Psikolog Selin Uçar
Instagram: @psikologselinucar
Oyun, başta çocukluk olmak üzere bireyin yaşamının her döneminde büyük önem taşıyan duyusal, duygusal, psikososyal, bilişsel süreçlerin ve yürütücü işlevlerin kullanıldığı belki de en eğlenceli öğrenme araçlarından biridir.
Çocuklukta Oyun: Psikodinamik terapiye göre 0-6 yaşta oluşan kişilik gelişimine oldukça katkı sağlamakta ve bireylerin yaşam yolculuğunda karşılaşacakları süreçlere ön hazırlık olmaktadır. Oyun, aynı zamanda etkili bir öğrenme yöntemidir. Yüzyıllar öncesinden beri kullanılan oyun çeşitleri; strateji kurma sanatlarından, duygusal ihtiyaçları karşılamaya kadar geniş ihtiyaç alanlarına hitap etmektedir. Bireylerin gelişimleri yaşıtlarına göre ileride ya da geride kaldığında onlar ve bizim aramızda kurulabilecek en kuvvetli bağlar oyunlarla sağlanabilir ve bu yol ile çocuk gelişimi büyük ölçüde desteklenebilir. Çocuklarımızla birlikte oyun oynamak kimi zaman bize ve onlara en güzel hediye, çocuklar içinse dış dünya ile kurulan en anlamlı bağlardan biri olmaktadır.
Şema terapi’ye göre ise; Temel Duygusal İhtiyaçlarımızdan biri de “kendiliğindenlik ve oyun” ihtiyacıdır. İhtiyaçlar evrenseldir ve ihtiyaçların karşılanmaması, ertelenmesi ve baskılanması ileride oluşabilecek problemlere zemin hazırlayabilir.
Oyun oynama kararından sonraki en önemli nokta ise oyunu doğru oynama konusudur. Bireyin gelişiminde, psikolojik açıdan çok önemli olan oyun kavramının, çocuğun hayatındaki yeri konusuna gelin, biraz daha yakından bakalım…
Otizmli Bireyler ile Doğru Oyun Nasıl Oynanabilir?
“Oyunları Doğru Oynama” konusuna değinmeden önce benim de eğitimini almış olduğum; Türkiye’de öncülüğünü Doç. Dr. Barış Ekici’nin gerçekleştirdiği “Nöroplay” isimli oyun yönteminden bahsetmek isterim:
Nöroplay yöntemi temelde, oyun oynama yöntemlerine ilişkin farklı bakış açılarını içermektedir. İçeriği ise anlamlı ve oyunları doğru oynayabilme becerisi kazanma stratejilerinden oluşmaktadır. En önemli özelliklerinden birisi; çocukla etkileşim içerisinde olması ve oynayıcıların aktif katılımını gerektirmesidir. Her olumlu iletişim gibi oyuna katılım da güzel bir gülümseme ile başlar, dikkatin paylaşılması ve ortak bir alan oluşumu ile devam eder. Sonrasında bir süre beklenip, çocuğun seçtiği oyuncaklarla etkin bir oyun kurulur.
Oyun oynamak bir sanattır. Günümüzde birçok kaynaktan birçok oyun çeşidi bulabiliyoruz, fakat doğru oyun teknikleri sanıyorum ki çocuk gelişiminin en kilit noktalarından birisidir. Örneğin; evcilik harikulade bir oyun olsa bile, birey uzun zaman oyunda yalnız bırakılırsa, ebeveyn çocuğun oyununa dahil olmaya çalışmazsa veya sadece sorular sorarak çocuk ile oynamaya çalışırsa (oyun sırasında matematik işlemleri yaptırmaya çalışmak gibi), oyun çocuk için yeterince eğlenceli ve anlamlı hale gelmeyebilir. Tüm bu nedenlerden ötürü bakım verenler için bu oyunları oynayabilme yetisinin kazanılmasının çocuk gelişimindeki önemi yadsınamaz.
Oyunları Sağlıklı Oynayabilme Yöntemleri
Sembolik oyun becerisinin gelişmesi için, oyuncakların metaforik kullanımı ve işlevlerinin oyuna dahil edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bakım veren, birey ile kurduğu duygusal bağını oyun sırasında da gösterip, bireyin duygusal yönlerine de hitap etmeyi unutmamalıdır.
Bakım verenin tutumları, davranış ve duyguları oyun sırasında çocuğa yansımaktadır. Örneğin: Çocuğunun oyuna karşı ilgisiz olacağını düşünen endişeli bir ebeveyn, çocuğa da bu endişeyi yansıtabilir ve oyun oynarken tekrarlayıcı biçimde çocuğa ismiyle seslenip, kendi istediği oyunu oynamasını isteyip, yönlendirme yapabilir. Bu oyun sırasında kurulan bağ dengelerini olumsuz biçimde etkileyip; çocuğun oradan tamamen uzaklaşmasına ya da başka bir oyuncakla oynamaya başlamasına neden olabilir.
Bu durumda çocuğun o anki ilgili olduğu oyuncakla işlevsel bir oyun kurabiliriz! Bakım veren, kendi seçtiği oyuncakla bireyin dikkatini çekmeye çalışmak veya bireyi bu konuda uyarmak yerine kararı bireye bırakmalı ve onun seçimleri üzerinden gitmelidir. Örneğin; Bakım veren, bireyin oyun sırasında elinde tuttuğu tabağı düzenli hareketlerle çevirdiğini gözlemektedir, bu durumda ebeveyn: “karnım da çok acıkmıştı. Şu tabağa biraz yiyecek koyup, yiyeyim ve karnımı bir güzel doyurayım ham ham” diyerek çocuğun oyununa dahil olur ve nesnelere işlevsellik kazandırır. Burada önemli olan kısım sizinle bağ kurup, dikkati paylaşacak ve aynı zamanda nesnelere anlam katacak bir oyun ortamı tasarlamaktır. Bu da bakım verenin oyuna katılımını gerektirir.
Oyun sırasında tekdüze ses tonu rafa kaldırılıp; sevgi dolu, sağduyulu bir ses onun yerini alırsa, otizmli bireylerde oyuna ve bakım verene karşı olumlu iletişimin ve tutumun başlamasını sağlayabilir. Unutmayın, çocuklar renkli hayal dünyalarında oyunlar kurarken her oyun için farklı ses tonu kullanıp vurgularını değiştirebilirler, biz de oyun sırasında bir noktada onların dünyasına girmiş oluruz.
Oyun oynarken birey ile karşılıklı oturmak tavsiye edilen bir diğer yöntemdir. Bireyin oyundan kopmaması ve dikkat dengesinin bozulmaması için bu metot gerekli olabilmektedir. Oyun sırasında bakım verenin, dinamik hareket etmesi ve çocuğun yöneldiği yöne göre oturuş şeklini değiştirmeye hazır olması önerilir.
Oyun sırasında duyusal temas kurulması önemli bir noktadır. Bireysel özelliklerine göre kimi otizmli bireyler dokunulmaktan hoşlanmazken, kimisi de kurdukları oyunlarda bile daha dar alanları tercih edebilir. Oyun sırasında çocuğa fiziken yakın olmak oyuna güçlü bir işlevsellik katar. Örneğin; birey sadece elindeki tarağı sadece sallıyorsa, bakım veren bu örüntüye daha rahat müdahale edebilir. Bu durumda bakım veren bebek rolü yapabilir, eline bir tarak alıp saçlarını taramaya başlar ve duruma sembolik bir anlam katmış olur ve bu şekilde nesnelerin gerçek işlevini aktif etkileşim şekliyle çocuğa gösterebilir.
Otizmli bireyler ile kurulacak paylaşımlı dikkat, bireyin oyuncaklara karşı yönelimlerini takip etmeyle büyük ölçüde kurulur. Bakım verenin, yönelimleri gözlemledikçe öngörü yeteneği de gelişmeye başlar ve bireylerin tekrar eden örüntüleri ortaya çıkmadan önce işlevsel bir oyun kurulabilir.
Bakım verenler, oyuna spontane, tiyatral ve doğaçlama yaklaşarak, oyunun “kendiliğinden” olan akışına katkıda bulunabilirler ve eğlenceli olması nedeniyle çocukların dış dünyaya karşı olan ilgisini çekebilirler.
Sosyal iletişimi güçlü tutacak bir diğer metot ise oyun sırasında otizmli bireyler ile kurulan iletişimde neden-sonuç aktarımlarına yer vermeleridir. (Örneğin: “Ayşe çok üşümüş hadi üstünü giydirelim.) Bu oyun çocuğun bilişsel becerilerini ve yürütücü işlevlerini geliştirebilir.
Nasıl bir terapide danışan ile kurulan terapötik ilişki kimi zaman tüm kapıları aralayabilirse, çocukla kurulan oyunda da sosyal iletişim birlikteliği ve oyun dinamiği “kendi oyununuzu oynamaktan” daha faydalı olacaktır. Örneğin: “ben bir gemiyim, sularda hareket ederim. Haydi birlikte yüzelim.” gibi etkileşime dayanan oyunlar sadece çocuğa yöneltilen sorulardan veya kendi yarattığınız oyunu sürdürmeden daha etkilidir.
Psikolojinin en esrarengiz ve önemli ilkelerinden biri olan pekiştireçleri yazının sonuna sakladım elbette. Yaşamımızdaki koşullanmalar trafik ışıklarından tutun da, yemeğe karşı olan bakış açımıza kadar uzanabilir. Hal böyle olunca, çocuklar üzerinde olan etkilerini ölçmek içinde uygulanan araştırma konularının, psikoloji bilimindeki değeri apayrı bir yerde olmuştur. Pekiştireç diyince aklınıza ödül veya ceza yöntemleri geliyor olabilir. Ceza yönteminin olumlayıcı ve hümanist bir yöntem olmadığı yıllar öncesinden anlaşılsa da günümüzde ödül yöntemi hala tartışmalı bir konu olmaktadır. Bu konunun sırrı; çocuğun motivasyon olarak sadece ödül için istenilen davranışı yapar hale gelmemesinde yatmaktadır sanıyorum. Bu durumda gelinen son nokta ise içsel motivasyon olmaktadır. Bu durum oyun sırasında duygusal dönütlerle sağlanabilir. Bireyin çıkardığı tüm seslere işlevsellik kazandırmak, duyarsız kalmamanın iletişimdeki önemi yadsınamazdır. Aynı zamanda yüzdeki jest ve mimikleri anlamlandırabilmek; bireyin kendi duygularının başkalarının mimiklerinde var olduğunu bilmesi, ona anlaşıldığını hissettirmek için önemli bir yol olabilmektedir.