Otizm yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan ve ömür boyu süren nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizmli çocukların dış görünüşleri diğer çocuklardan farklı değildir; ancak, davranışları farklıdır. Otizm sosyal etkileşime ve iletişime engel olabilir, takıntılı ve yineleyici davranışlarla kendini gösterebilir. Otizme neden olan faktörler ise henüz bulunamamıştır, fakat otizmin ortaya çıkmasında genetik faktörlerin büyük etkisi olduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Üstelik nedeni belli olmayan bu bozukluğun 2000’li yılların başında her 150 çocuktan birinde görülürken günümüzde her 58 çocuktan birinin otizm tanısı aldığı görülmektedir.
Adeta derin bir kuyu olan otizm sebebi henüz bulunamamış ama sayısı gün geçtikçe artan bir bozukluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Durum böyle olunca tedavi noktasında ne yapılabilir sorusu daha çok önem kazanmaktadır. Erken tanı ve müdahalenin çocuğun ilerleyen dönemlerdeki yaşamına nasıl etki edeceği üzerinde durulmalıdır. Otizmin yaygınlığı ve sonuçları göz önüne alındığında toplumsal duyarlılığın arttırılması gerekmektedir. Toplumun ve anne-babaların bu noktada bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Çünkü erken tanı ancak anne-babaların farkındalığının arttırılmasıyla gerçekleşebilir.
Günümüzde de çocuklara 12. aydan itibaren otizm tanısı konulabiliyor. Otizm tanısı, klinik değerlendirme ile davranışsal özelliklere dayalı olarak Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi uzmanlarınca konulabilmektedir.
Tanılama sürecinden sonra aileler hemen bir tedavi yöntemi aramaktadır ama maalesef otizmin kesin ve belirleyici bir tedavisi henüz mevcut değildir. En etkili tedavi yönteminin eğitim olduğu bilinmelidir. O nedenle eğitime, çocuğa otizm tanısı konulur konulmaz başlamak gerekiyor. Özellikle erken çocukluk döneminde ki otizmli çocuklar için eğitimin önemi çok büyük. Erken çocukluk dönemi dediğimiz 0-6 yaş arası dönemde çocukların beynindeki nöronlar çok hızlı hareket ederler. Çok uyarana maruz kalmaları ve farklı deneyimler yaşamaları beyin gelişimlerini olumlu yönde etkiler. Erken dönemde başlayan eğitimin, özel gereksinimi olan çocukların genel gelişimlerini hızlandırdığı, sosyal, bilişsel ve dil becerilerini arttırdığı bilinmektedir. Bu sebeple ailelerin tanı alır almaz çocuklarının gereksinimlerine uygun türde bir eğitim programına başlamasını sağlamaları gerekmektedir. Özellikle, erken müdahalede öğrenilen beceriler genellikle hayatın sonuna kadar devam etmektedir. Erken müdahale programına katılan otizm tanısı almış çocukların yüzde 80’inin normal okullarda normal çocuklarla beraber eğitimlerine devam ettiğini yüzde 20’sinin de engelli çocuklar için düzenlenmiş özel eğitim programı ağırlıklı okullara gittiğini görmekteyiz. Tabi bu gelişmede otizmli çocuğun, otizmden etkilenme düzeyi ve otizme ek olarak zihinsel yetersizlik ya da daha başka ek bir yetersizliğinin olup olmaması bu sonucu etkileyen önemli etmenlerdendir. Ancak eğitim sürecinde şunun da bilinmesi gerekir ki erken müdahale var olan hasarı ortadan kaldırmayı değil, mevcut işlevlerin kullanılabilmesini ve daha fazla kaybın ortaya çıkmasını önlemeyi amaçlar.
Tuğba Şantürk
Okul Öncesi Öğretmeni
Instagram: @tugbasanturk